31 Temmuz 2014 Perşembe

Sağ ele geçirilen iki uzaylı ve UFO'ları | Güney Afrika Hava Kuvvetleri'nin düşürdüğü UFO

Güney Afrika UFO Kazası Olayı

Yer: Kalahari Çölü, Güney Afrika

Tarih: 7 Mayıs 1989

Zaman: 13:59 GMT ( Greenwich Mean Time)

Üst Düzey Gizlilikle Sınıflandırılmış - İfşası Yasaktır.

Vak'a Geçmişi:

7 Mayıs 1989'da 13H45 GMT'de bir fırkateyn ( büyük gemileri destekleyen nispeten küçük savaş gemisi) telsiz yayınıyla, Cape Town savaş gemisi karargahına, radar alanında tanımlanamayan uçan bir nesne belirdiği raporunu iletti. Saatte 5746 deniz mili olarak hesaplanan bir hızda, kuzeybatı yönünde Afrika kıtasına doğru ilerlediğini rapor etti. Savaş gemisi karargahı havadan radarla izlenen bu objeyi kabul etti ve doğruladı. Cape Town'daki askeri kara teçhizatları ve D.F. Malan Uluslararası Hava Limanı tarafından da bu bilgi onaylandı.

Nesne, 13H52 GMT'de Güney Afrika sahasına girdi. Nesneyle telsiz teması girişiminde bulunuldu. Fakat tüm iletişim denemeleri başarısız oldu. Valhalla Hava Kuvvetleri Üssü haberdar edildi ve 2 silahlı Mirage savaş uçağı mücadele girişimine başladı. Nesne aniden büyük bir hızla yön değiştirdi. Askeri uçaklar için bunu yapmak imkansız olurdu.

13H59 GMT'de binbaşı, nesnenin radarda görsel olarak teyit edildiğini rapor etti. İki deneysel uçağın THOR 2 lazer kanonu, nesneye yöneltmesi emri verildi ve bu yapıldı. Binbaşı, nesneden yayılan kör edici bir kaç flaş ( ani ışık) rapor etti.



Nesne kuzey yönlü rotasındayken yalpalamaya başladı. Nesnenin dakikada 3000 feethızda irtifa kaybettiği rapor edildi. Daha sonra yüksek hızda 25 derecelik açıyla dalışa geçti ve 80 kilometrelik çöl arazisine çarptı. Yeri: Botsvana ile Güney Afrika sınırının kuzeyinde yer alan Central Kalahari Çölü olarak tespit edildi.

Binbaşı, nesneye erişim tamamlanıncaya kadar bölgenin daire içine alınmasının talimatını verdi. Hava kuvvetleri istihbarat memurlaından bir ekip, sağlıkçı ve teknik personelle erişim ve araştırma için bölgeyi derhal koruma altına aldı.

Bulgular şöyle:

1) 150 m çapında, 12 m derinliğinde bir krater

2) Krater tarafında 45 derece gömülü kamış şeklinde gümüş renkli bir nesne 

3) Nesne çevresinde kum ve kayalar yoğun ısıyla eriyip birlikte kaynaşmış

Evraktaki bazı yazılar:

GÜNEY AFRİKA HAVA KUVVETLERİ

Dosya D.A.F.I. tarafından gizlendi. Bilginin ifşası yasaktır. Yüksek gizlilik

Uzay gemisi, Güney Afrika Hava Kuvvetleri Üssü'nde tutuluyor.


4) Nesne etrafında yoğun manyetik ve radyoaktif çevre, hava kuvvetlerinnin elektronik ekipmanlarını başarısızlığa uğrattı.

5) Takım lideri tarafından bu nesnenin daha fazla araştırılması ve incelenmesi için gizli hava kuvvetleri üssüne taşınması önerildi ve bu yapıldı.

Olayda yer alan tüm delilleri gizlemek amacıyla etki alanı olan arazi kum ve moloz yığınlarıyla dolduruldu.


Sayfa 2

Not: 2. sayfa, Güney Afrika Siyah At Projesi'nin üst düzey gizliliğini içerir.

Türü: Bilinmeyen, şüpheli, dünyadışı

Kökeni: Bilinmeyen, şüpheli, dünyadışı

Teşhis edilebilir işaretler: Yok. Gemide garip amblemli bir dövme.

Boyutlar: Yaklaşık 20 m uzunluk. Yaklaşık 9.5 m yükseklik. Yaklaşık 50.000 kg ağırlık

Malzemesi: Bilinmiyor. Karara bağlanmamış laboratuar sonuçlarına göre; nesnenin dış yüzeyi kusursuz parlatılmış, pürüzsüz gümüş renk. Dış yüzeyinde hiç bir kırışıklık yok.

İleri Sürülen Kaynak: Karara bağlanmamış laboratuar sonuçları

Notlar: Hidrolik tip iniş takımlarının elektronik arıza yapması nedeniyle nesne kaza yapmıştır. Thor 2 lazer kanonu gemiyi yakmış olabilir.

Nesne hidrolik basınçla açıldıktan sonra geminin içinde 2 insansı varlık bulundu.

İnsansı varlıklar üzerinde ön sağlık raporu:

Köken: Bilinmiyor-Dünyadışı olma şüphesi

Temsili çizim
Boy: 1.2-1.3 m

Cilt: Pürüzsüz grimsi-mavi cilt dokusu, son derece esnek

Saç: Bedensel tüylerden tamamen yoksun

Kafa: İnsana oranla daha büyük. Başının etrafında kafatasına uzanan koyu mavi işaretler var

Yüz: Belirgin elmacık kemikleri

Gözler: Büyük ve yüzün yukarısına doğru eğimli. Gözbebeği yok

Burun: 2 burun deliği var.

Ağız: Dudaklardan yoksun küçük bir ağız

Çene: İnsana göre küçük

Kulaklar: Olmadığı gözlemlendi.

Boyun: İnsana oranla çok ince

Vücut/Kollar: Uzun ve ince. Dizüstüne kadar ulaşıyor.

Eller: 3 parmağı perdeli, çivi gibi tırnaklar

Gövde: Göğüs ve karın pul pul ve damarlı

Kalça: Küçük ve dar 

Bacaklar: Kısa ve ince

Genital bölge: Hiç bir cinsel organı yok.

Ayaklar: 3 ayak parmağından oluşuyor. Tırnak ya da perde yok.

Notlar: İnsansıların agresif doğası nedeniyle hiç bir kan ya da doku örneği alınamadı. ( Bir insansı yüzündeki ve karnındaki derin çizikler yüzünden doktora saldırdı.) Çeşitli gıdalar teklif edildiğinde, yemeği reddettiler.

İletişim Kurma Metodu: Şüpheli telepatik

İnsansılar hava kuvvetleri üssünün 6. katında gözaltında tutulmaktadırlar. İnsansıları daha fazla araştırma ve inceleme için Wright Patterson Hava Kuvvetleri Üssü'ne geçiş talep edildi.

a) İncelemenin bekleyen sonuçları herhangi bir karara bağlanamadı.

b) Nesne ve insansılar, daha ileri incelemeler için Wright Patterson Hava Kuvvetleri Üssü'ne taşınacaktır.

c) Geçiş tarihi: 23 Haziran 1989

Robert N. Wright tarafından yapılan durum ve güncellemeler:

Güney Afrika ilk raporlarının bize karşı filtrelenmesinin üzerinden 1 yıl geçti. Olay hakkında kasten yanlış bilgilendirme yapıldı fakat UFO olayında yeni gelişmeleri raporlama uğruna yapılmış olmalı. Gemi çevresinde bildirilen bu enerji alanı nedeniyle 2 Güney Afrika helikopteri düştü. Tüm mürettebat öldü. 

Işın silahı olarak adlandırılan THOR 2, gemiyi düşüren deneysel bir silahtı. Mirageuçakları üzerine monte edildi. Uçaktaki askeri personelimize ait önceki raporlarda, bu UFO'nun bulunamadığı kanıtlanmıştır.

Amerika Birleşik Devletleri, Güney Afrika Hükümeti'yle gelişmiş silahlara karşılık buUFO ve uzaylıların değişimi konusunda bir anlaşma üzerine çalıştı.

James Von Grunen, kaçtığından beri Almanya'da yaşıyor. Söylendiğine göre, Siyah At Projesi'ne maruz kalan ilk kişi o. 

7 Mayıs 1989'da NORAD radarı tarafından da bu UFO takip edildi. Güney Afrika'dan, Wright Patterson'a taşınan insansılar tutuldukları soğuk bir bölümde daha az aktif ve daha az agresifler.

Hiyografik yazılar, geminin çeşitli yerlerinde bulundu. Rivayete göre; kriptolojistler uzaylı alfabesini deşifre ettiler.


UFO İNCELEME DERGİSİ

Kalabalığın içinde, tek kişiye özel anons yapılabilir mi?

Ses dalgalarının, her yöne değil, tek bir noktaya iletilmesini sağlayan cihaz icat edildi. Böylece havaalanlarında anonslar, sadece ilgilisine yapılacak, başkaları duymayacak.

26 yaşındaki ABD’li mühendis Joe Pompei'nin geliştirdiği cihaz, normalde her yöne yayılan ses dalgalarını toplayıp tıpkı lazer ışını gibi tek bir dalga halinde yönlendiriyor. Böylelikle kalabalık içindeki belirli bir kişiye, başkası duymadan sesli mesaj gönderilebiliyor. Buluşun temelini ses dalgalarını çok yüksek frekanslara çıkaran bir aygıt oluşturuyor. Normalde kaynaktan çıktıktan sonra havada her yöne ilerleyen ses dalgaları bu aygıttan geçerek çok yüksek frekanslara çıkıyor ve tıpkı bir ışık ışını gibi doğrusal yayılmaya başlıyor.

Heathrow'da denendi


Kaynağından insan kulağının duyamayacağı bir şekilde çıkan ses, havada kırıldıktan sonra hedef kişinin kulağına normal ses olarak yansıyor. ‘Audio Spotlight’ adı verilen müthiş buluşun ilk müşterisi, İngiliz havayolu şirketi British Airways oldu. British Airways, cihazın mucidi Joe Pompei'den, Londra'nın ünlü Heathrow Havaalanı'nda bir gösteri yapmasını istedi. Cihaz, 62 bin sterline (yaktlaşık 40 milyar liraya) maloldu.

Nerelerde kullanılacak

Havaalanı ve garlarda sadece belirli kişileri ilgilendiren anons o kişilere yapılacak, öteki yolcular gereksiz yere rahatsız edilmeyecek.

Uçak kaçırma benzeri olaylarda güvenlik güçleri teröristin yanında olsalar bile özel alet kullanmadan merkezden komut alabilecekler.

Futbol sahalarında kulübedeki antrenör sahada mücadele eden futbolcularına rakip takım ve hakem duymadan taktik verebilecek.

Hürriyet Gazetesi (6 Ağustos 1999)

NASA beyin okuyarak terörist avlayacak

NASA beyin okuyacak

Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi havaalanlarında teröristleri yaydıkları beyin dalgalarından saptayacak bir cihaz geliştiriyor. Bilim çevrelerinde tartışılan girişim, insan hakları savunucuları tarafından da eleştiriliyor


Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA, insan beyninin yaydığı elektrik dalgalarından yararlanarak düşünce okuyabilecek bir cihaz geliştirme aşamasında olduğunu açıkladı.
NASA yetkilileri, temasa geçtikleri "Northwest Airlines" adlı havayolu şirketine, söz konusu cihazın hava alanlarında güvenlik amacıyla kullanılabileceğini, çok yakın bir gelecekte yolcular arasına gizlenen olası teröristlerin bu cihazla yapılacak taramalarda tespit edilebileceğini bildirdi.


The Washington Times gazetesinin haberine göre, 11 Eylül saldırılarından sonra uzay teknolojisini sivil güvenlik alanında kullanma kararı alan NASA, özel bir firmanın da katkısıyla, bir tür süper yalan makinesi geliştirdi.

Washington Times’a konuyla ilgili olarak bilgi veren NASA Uzay Araştırma Bölümü Müdürü Herb Schlickenmaier, Northwest Havayolu’na teklif ettikleri bu projenin geliştirdikleri 4 projeden biri olduğunu belirterek, çalışmaların henüz tamamlanmadığını kaydetti.

İtirazlar var 

Ancak NASA’nın bu inanılmaz projesi bazı bilim adamları tarafından uygulanabilirliği çok şüpheli bir tasarım olarak nitelendirildi. Beyin dalgalarını beyin elektrosunda (EEG) olduğu gibi, insan kafasına kablo bağlayarak dahi ölçmenin çok güvenilir bir sonuç vermediğini vurgulayan bilim adamları, kalabalık bir yolcu grubundan gelen sinyalleri sağlıklı olarak değerlendirmenin mümkün olmayacağını savundular.

Buna karşın bazı fizikçiler ise mevcut bilgi birikimi ve teknolojiyle beyin dalgalarını ölçerek kişinin ne düşündüğünün belli bir yanılma payı ile anlaşılabileceğini belirttiler. Proje hukuksal açıdan da sorunlu olarak gösterildi. Özel hayatın dokunulmazlığını savunan çevreler böyle bir uygulamanın haberleşme ve seyahat özgürlüğünü ihlal edeceğini vurguladılar.

Nasıl çalışıyor?


Havaalanlarında kontrol kapılarına yerleştirilmesi planlanan beyin okuma cihazı, nöro elektrik algılayıcıları vasıtasıyla insan beyni ve kalbinin yaydığı elektrik dalgalarını insanın gövdesiyle hiç temas kurmadan, uzaktan algılayabilecek.

Algılayıcıların saptadığı bu sinyaller çok gelişmiş bir bilgisayara veri olarak girecek. Bilgisayar ise bu verileri, hafızasında bulunan suçlu kişilerin psikolojik profili ile karşılaştıracak.

Yolcuların kişisel dosyaları ve sabıka kayıtları da veri olarak hafızada bulunacak. Sonuçta bilgisayar, algılayıcıları tarafından gönderilen nabız atışı, vücut sıcaklığı, göz kırpmaları ve öteki biyoritmsel tepkilerle ilgili sinyalleri değerlendirerek yolcunun potansiyel bir terörist olup olmadığını saptayabilecek.


Büyük Birader sizi gözetliyor

11 Eylül saldırılarından sonra ABD’de havalanı ve uçuş güvenliği adına bireysel özgürlüklerin kısıtlanmasını da içeren önlemler devreye girdi. İş sonunda romancı Orwell’in "Büyük Birader"ini çağrıştıran "beyin okuma makinesi"ne kadar vardırıldı. (Milliyet, 18-08-2002)

Birinci kat sema ve vahyin indiği yer keşfedilecek...

"Kafirler birinci kat semayı keşfettikleri zaman, orada Vahy'in indiği yeri ve ayet-i kerimelerde haber verilen bazı emareleri görürler. 


Dünyaya gelip gördükleri o hakikatleri bütün insanlara haber verdiklerinde herkes "La ilahe illallah" diyerek imana gelir. Lakin hiç birinin imanı kabul olmaz. Çünkü imanın şartı gayba iman etmektir. (gayb, gözle görülemeyen, akılla anlaşılamayan, duyu organları ile hissedilemeyen şeylerdir.) 

Bu dünyaya en uzak yıldız ne kadar mesafede ise, oradan birinci kat semaya da o kadar mesafe vardır. Fenciler henüz birinci kat semayı keşfedemediler. Ne zaman bu Türkiye'nin büyüklüğü kadar ayna yaparlarsa, belki o zaman birinci kat semayı öğrenebilirler. Batıl bir görüş olan "sonsuz uzay boşluğu" iddialarının ne kadar yanlış olduğunu gözleri ile görürler. 

| Süleyman Hilmi Tunahan (kuddise sirruhu) 
  Kaynak: Hatıratım. Ali Erol. Kuddise sirruhu: Allah onun sırrını mukaddes etsin, demektir.

Birincisinin sırrı çözülememiş iken Sibirya'da iki gizemli dev delik daha bulundu.

İki hafta önce Rusya'nın Sibirya bölgesinde keşfedilen yaklaşık 80 metre derinliğindeki dev gizemli delikten bahsetmiştik. Bilim adamları bu deliğin nasıl oluştuğuna dair araştırmalar yaparak, deliğin gizemini çözmeye uğraşırken şimdi yine Sibirya'da iki yeni dev delik daha keşfedildi.
Bu delikler ilki kadar büyük olmasa da benzerlik gösteriyorlar. Bu iki delikten ilkine Antipayuta Krateri ismi verilirken diğerine ise Nosok Krateri denildi.
YERALTI PATLAMASI OLABİLİR
İlk olarak Antipayuta Krateri'nden bahsedelim. Bu dev delik Antipayuta köyünün yakınlarında bulunmuş. İlkinden birkaç yüz kilometre uzaklıkta olan bu gizemli deliğin 15 metre genişliği olduğu söyleniyor. Derinliği hakkında bir bilgi ise bulunmuyor. Uzmanlar bu dev deliğin bir yeraltı patlaması sonucu oluşmuş olabileceğini iddia ediyorlar.
Diğer delik de adından anlaşılacağı üzere Krasnoyarsk'un Nosok köyü yakınlarında keşfedildi. Bu deliğin ise 4 metre civarında genişliği bulunuyor ve 60-100 metre arasında derinliğinin olduğu tahmin ediliyor. Deliğin koni şeklinde olduğu söyleniyor.

30 Temmuz 2014 Çarşamba

Uzaylı türleri hakkında bilgi - 1

"400 yil yasiyorlar ve çok zekiler..." Birçok görgü taniginin çizdikleri resimlerin yani sira, Falcon dünyadisi canlilari söyle tanimliyor; "Boylari yaklasik bir metre ile bir metre on santim arasinda degisiyor. Böcek gözüne benzer çok büyük gözleri var ayrica birer iç gözkapaklari bulunuyor. Yasadiklari gezegende, gündüzleri günes isigi bizimkinden iki veya üç kez daha fazla. Onlar da disi ve erkek olarak iki cinsiyetteler. Bizim burnumuzun oldugu yerde iki küçük delik var ve küçük bir agiza sahipler. Bildigimiz türde disten yok, dislerin yerinde çok sert kauçuk benzen bir alan bulunuyor, iç organlari çok basit, kalbin ve cigerlerin görevini tek bir organ yapiyor. Yine çok basit bir sindirim sistemleri ve büyük olasilikla gezegenlerindeki çok güçlü günes isisi nedeniyle sertlesmis ama son derece elastiki bir deriye sahipler. Beyinleri ise, bizimkinden çok daha karmasik ve çok daha fazla kivrim görülüyor. Bizim görme sistemimiz beynimizin arka tarafindan yönetilirken, onlarinki beyinlerinin önündeki bir merkezden yönleniyor. Duyma yetileri bizlerden hatta köpeklerden bile çok ötede. Böbrek ve mesane sistemi de tek bir organ halinde, onlar da atiklari vücutlarindan atiyorlar ama kati atiklari siviya dönüstüren ve bilimcilerimizin bir türlü tam olarak çözümleyemedikleri ekstra bir organlari daha var. Ellerinde bas parmak yok, dört parmaklari bulunuyor, ayaklari küçük ve parmak aralari perdeli. Yasamlari ortalama olarak bizim zaman ölçümüze göre 350-400 yil arasinda. Aslinda genel olarak sürüngenlere benziyorlar. Bilindigi gibi dünyada bazi sürüngen türleri 500 yil yasayabiliyorlar. Bir timsahin 850 ya-sinda oldugu resmen açiklanmisti. Ve tabii çok zekiler, eger IQ ölçüsünü alacak olursak, IQ dereceleri 200'ü n üzerinde." Falcon dünya disi canlilarin sosyal yasamlari hakkinda da bilgi vererek konusmasina devam ediyor; "Onlarin da bir dini var, evrensel bir dine sahipler. Evreni Tanri olarak kabul ediyorlar. Sevdikleri müzik türü eski Tibet müzigine çok benziyor. Genelde sebzeleri severek yiyorlar, dünyada en çok dondurmayi sevmisler, en çok da çilekli dondurmayi..." Simdi Faicon'u birakip, adim saklamayan birine geçiyoruz

29 Temmuz 2014 Salı

Toprak olmayabiliriz! Cesetler çürümüyor. Dünya ölüyor.

Biyolog Prof. Dr. Barbaros Çetin, Milliyet'te yayınlanan makalesinde insanlığın geldiği korkunç sonu kaleme aldı. Makale hepimizi Kur'an-ı Kerim'deki: "Başınıza gelenler yapıp ettikleriniz yüzünden" Ayet-i Kerime'sini bir kez daha hatırlattı. İşte acı gerçekler...

Yaklaşık 4.5 milyar yıllık yaşam tarihinde dünyamızın biyo-sistemi, şimdiye kadar hiç karşılaşmadığı işgalci bir canlı türünün faaliyetleri sonucu son 30 yılda hızla yok olma sürecine girdi. Bu hesap bilmez canlı türü insandır! Dünya nüfusu 1830’da 1 milyarken, 2012’de ise 7 milyarı geçti. İnsan popülasyonu 182 yılda 7 kat arttı.


Oysa bugünkü ekosistem değerlendirmelerinde gelinen son nokta gösteriyor ki; her geçen gün önlenemez bir hızla artan çeşitli kirlenme şekilleri ve yok edilmeleri yüzlerce yıl sürecek atıklar nedeniyle tüm canlı türleri ve doğal yaşam ortamları birbiri ardına hızla yok oluyor.

KAYNAKLAR TÜKENİYOR

Ne yazık ki gezegenimiz “6. Kitlesel Yok Oluş Süreci’ne” girmiş oldu. Bu konudaki önemli bir uyarı 2005 yılında yayımlanan 95 ülkeden 1360 bilim adamı tarafından hazırlanan Dünya Bankası’nın “Milenyum Ekosistem Değerlendirmesi” raporuyla ortaya çıktı. Yeryüzünde yaşamın devam edebilmesi için gereken doğal kaynakların üçte ikisinin insanlar tarafından hızla tüketilmekte olduğu acı gerçeği idi.

Nitekim, Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın (WWF) yayımladığı geniş kapsamlı “Yaşayan Gezegen 2012 Raporu” da, kaynakların sömürülmesi ve aşırı tüketim nedeniyle dünyanın “sağlık durumunun” giderek kötüye gittiğini bir kez daha ortaya koymuş oldu.

İlk kitlesel yok oluş günümüzden yaklaşık 440 milyon yıl önce gerçekleşmiştir. 5. Kitlesel Yok oluş süreci bundan 65 milyon yıl önce gerçekleşmiş olup, bu olayın en önemli özelliği ise, dinozorların 150 milyon yıllık süren egemenliğinin son bulmasıdır. Bu sefer sahnede insan faktörü var. Yaratmış olduğumuz ekolojik yıkım insan medeniyetinin de sonunu hazırlamış oldu! Ne kadar başarılı bir medeniyet seviyesine ulaştık ki, 4.5 milyar yıllık zaman dilimin sadece son 200 yıllık döneminde her şeyi altüst etmeyi başardık ve 1980li yıllardan beri gezegenimizin kendini yenileme gücü artık kalmadı.

Bilindiği gibi 2008’in sonunda başlayan Amerika’daki ekonomik kriz başta Avrupa olmak üzere domino taşı etkisiyle zaman içerisinde birçok ülkeye yayıldı. Maalesef insanlık doğanın ekolojik yasalarıyla kendi kurgulayıp hayata geçirmiş olduğu sosyo-ekonomik yasalarını bir türlü gerçek anlamda bağdaştıramadı. Yaşam kalitesi ve mutluluğun anahtarının ekonomik büyümeden geçtiğine inanıyordu. Oysa bugünkü gelmiş olduğumuz ekonomik büyüme, kendisini yaratan biyo-sisteme sürekli zarar veren ve zararın faturasını ödemeyen ve ülke sınırlarını yok edip uluslararası büyük şirketlerin bencil çıkarlarına hizmet eden vahşi bir sisteme dönüştü.

KURALLAR ÖNEMSİZ

Klasik ekonominin kuralları artık çoktan önemini yitirdi. Klasik ekonomi bilimi insanı her alanda sadece kendi çıkarını düşünen bir canlı olarak görür. Ekolojik ekonominin kurallarını da maalesef birçok ülkede henüz geçerli kılamadık. Bu ülkelerden biri de bizim ülkemiz! Ekolojik ekonomi büyümenin artık tehlikeli bir sınıra ulaştığını söylüyor. Bundan sonra büyüme artık “sosyo-ekonomik” olmadığı gibi asla ekolojik de değil. Çünkü büyümenin ekolojik maliyeti üretimden elde edilen kazançtan daha yüksek. Büyüme yerine insanın yaşam kalitesini ön plana çıkaran ve doğa yasalarına uygun, doğayla barışık sağlıklı “gelişme” kavramına önem vermeliyiz.

İnsan kendi tabiriyle modern hayata adım attıktan sonra, özellikle sanayi devrimiyle birlikte bilim ve teknolojiyi kullanarak miktarları her geçen gün hızla artan birçok ürün üretmeye başladı. Bugün geldiğimiz nokta hem bu ürünlerin kendileri atık olduklarında, hem de üretim sırasında ortaya çıkan katı, sıvı ve gaz halinde yan ürünler, artık öyle miktarlara geldi ki, ne teknolojik geri kazanım mekanizmalarıyla ne de gezegenin biyolojik çevirim mekanizmalarıyla yok edilebilmesi mümkün olmamakta. Sözün kısası dünyamız devasa bir çöplüğe dönüşüyor. Bu yetmezmiş gibi atmosfer çevresini de uydu çöplüğüne çevirmeye başladık.

GEZEGEN S.O.S VERİYOR

Şöyle bir düşünün; 7 milyar insan, yaklaşık 4-5 milyar hayvanlar alemi, her geçen gün sayıları artan milyonlarca fabrika, otomobil, uçak, deniz ulaşım araçları, iş makineleri vs. yaklaşık 50 milyar canlı ve cansız sistem her gün milyonlarca ton katı, sıvı ve gaz halinde atıkları dünya ekosistemine bırakıyor. Bu kadar ağır yükün altında gezegenimiz S.O.S veriyor. Belki de evrenin tek yaşam gezegeni olan dünyamız/evimiz bu kadar yüke sizce daha ne kadar dayanabilecek? Son ekolojik göstergeler 7 milyarlık insan popülasyonunun 4 milyarının artık fazlalık olduğuna işaret etmekte. Gelişmiş ülkelerdeki aşırı tüketim alışkanlıklarını ve gelişmekte olan ülkelerdeki hızlı nüfus artışını çok acilen önlemek zorundayız. (AÇIKLAMA: Gıda Hareketi olarak nüfus artışının önelme fikrine kesinlikle katılmıyoruz. Sorun nüfus artışında değil, ahlaksiz kapitalis anlayıştadır. Dünya 7 değil 70 milyarı da besler. Allah yarttığı hiçbir canlıyı rızıksız bırakmaz. Ama ahlaksız insanlar diğer canlıların rızıklarını gasp eder.)

CESETLER ÇÜRÜMÜYOR

Her şeyi öyle bir kirlettik ki artık mezarlardaki cesetlerimiz bile çürümüyor! Hem bizi hem de diğer hayvansal ve bitkisel canlıları öldüklerinde moleküllerine kadar parçalayıp biyosisteme geri dönmelerini sağlayacak toprakları onlarca çeşit toksik kimyasal atıklarımızla hızla kirlettik. Birçok yerde biyolojik geri dönüşüm işini yapacak olan böcek, mantar, bakteri v.s gibi toprak mikro fauna ve florasının işlevselliğini yitirmesine sebep olmaya başladık.

MUMYALAMA GİBİ

Diğer taraftan koruyucu katkı maddeli çeşitli konserve ve işlenmiş gıdalar, hava, su vs. gibi kaynaklar vasıtasıyla almış olduğumuz ve bünyemizden bir türlü atamadığımız çeşitli toksik maddelerde, bir çeşit mumyalama yarattığından biyosisteme geri dönememenin ciddi sıkıntılarıyla karşı karşıya kalacağız. Bu nedenle mezarlıkları bile bilimsel metotlarla tespit etmemiz gerekecek! Toprak suyu, havalanması, mikrofaunası ve florasının sağlıklı olduğu ve kentsel kaynaklı her türlü kirlikten uzak bakir alanlar ölüleri parçalayabilecek nitelikte olduğu için tercih edilmelidir.

TEHDİDE DÖNÜŞTÜ

Hamamböcekleri 350 milyon yıl, keneler 225 milyon yıl ve at kestanesi bitkisi 75 milyon yıldır gezegenimizle uyumlu şekilde canlılıklarını sürdürmelerine rağmen, yaklaşık 30 bin yıl gibi kısa bir zamandır varlığını sürdüren insanoğlu bu uyumu sağlayamayarak, son 200 yılda kendi neslini ve gezegenimizdeki yaşamı yok edecek bir tehdide dönüştü.

Kuşkuya yer yok ki, küresel iklim değişimi ve küresel ekolojik kaos, bir an önce ciddi şekilde ele alınmazsa, tarihin en fakir ve en çok acı çeken insanlarının dünyası bizi beklemektedir.